Yeni yaptırdığım takım elbiseyi, fakültede o yıl vereceğim ilk derste giymek
üzere dolaptan çıkarttım ve binbir itina ile giyinerek yola çıktım. Antredeki
aynanın başından bir türlü ayrılamadığım için saatin nasıl geçtiğini
anlayamamıştım. İki dakika içinde servis otobüsüne yetişmem gerektiğinden
adımlarımı gittikçe sıklaştırıyor ve elimdeki çantayı, sanki hız kazanacakmışım
gibi ileri geri savuruyordum.
Çantamın bacağıma takılarak beni düşürdüğünü, ancak kendimi yerde bulunca
anladım. Pantolonumun bir dizi yırtılmış ve sol avucum, yolun kenarındaki çöp
tenekesine çarparak yarılmıştı. Başkaları tarafından görülmüş olmak ihtimaliyle
yüzümün kızardığını hissediyordum. Hemen toparlanarak ayağa kalktım ve dizimdeki
yırtığı çantamla örtmeğe çalışarak evin yolunu tuttum.
Yırtılan pantolonumu örücüye vermeyi, kazadan ancak birkaç hafta sonra akıl
ettim. Ve bunlardan birini bularak pantolonumu gösterdim. Bu arada başımdan
geçen kazayı anlatmış ve belki de laf olsun diye yaralı avucumu göstermeyi ihmal
etmemiştim. Yaşlı bir adam olan örücü, geçmiş olsun dedikten sonra gözlüğünü
takarak yırtığı inceledi ve:
-20 gün sonra geleceksiniz, dedi. Ancak o zaman olur.
İşlerimin çokluğundan, örücüye ancak bir ay sonra uğrayabildim. Pantolonu tamir
edip rafa kaldırmıştı. İndirirken:
-İnşallah beğenirsiniz, dedi. Borcunuz üzerinde yazıyor.
Pantolona iliştirilen kağıda göz atınca:
-İstediğiniz miktar çok fazla değil mi? diye sordum. Üstelik tamir ettiğiniz
yerler de belli oluyor.
Örücüyü kızdırmış olmalıydım. Gözlüğünü çıkartırken:
-Bak evlat, dedi. Ben senin yaşın kadar senedir bu meslekle uğraşıyorum. Ve
yırtıkları benden iyi tamir eden bir sanatkarı gösterirsen, senden 5 kuruş
almayacağım.
Yaşlı adamı daha fazla üzmemek için susmayı tercih ettim ve para çıkartmak için
elimi cebime attım. Paralar, yarası tamamen kapanmış olan avucuma değmiş ve o
anda beynimde bir şimşek çakmasına sebep olmuştu.
Adeta bağırırcasına:
-Buldum örücü buldum, dedim. Senden çok daha usta olan Sanatkarı buldum.
Elimi ona doğru uzatırken:
-Bak, dedim. Sana anlattığım kazada, pantolonumla birlikte bu avucum da
yırtılmıştı. Bak bakalım, o yırtıktan herhangi bir iz kalmış mı?
İhtiyar adam, tek kelime dahi söyleyemiyor ve donmuş gibi avucuma bakıyordu.
Dudaklarının titrediğini ve gözlerinin dolduğunu hissettim. Kısık bir sesle:
-Haklısın evlat, dedi. Bilsen ne kadar haklısın. Kırk yıldır bu meslekte
çalıştığım halde, nasıl oldu da o Sanatkar’ı bulamadım.
Yaşlı örücüyü, çok az da olsa benden bir miktar para alması için zor ikna
ettim.. helalleşerek dışarı çıktığımda, akşam oluyordu.
üzere dolaptan çıkarttım ve binbir itina ile giyinerek yola çıktım. Antredeki
aynanın başından bir türlü ayrılamadığım için saatin nasıl geçtiğini
anlayamamıştım. İki dakika içinde servis otobüsüne yetişmem gerektiğinden
adımlarımı gittikçe sıklaştırıyor ve elimdeki çantayı, sanki hız kazanacakmışım
gibi ileri geri savuruyordum.
Çantamın bacağıma takılarak beni düşürdüğünü, ancak kendimi yerde bulunca
anladım. Pantolonumun bir dizi yırtılmış ve sol avucum, yolun kenarındaki çöp
tenekesine çarparak yarılmıştı. Başkaları tarafından görülmüş olmak ihtimaliyle
yüzümün kızardığını hissediyordum. Hemen toparlanarak ayağa kalktım ve dizimdeki
yırtığı çantamla örtmeğe çalışarak evin yolunu tuttum.
Yırtılan pantolonumu örücüye vermeyi, kazadan ancak birkaç hafta sonra akıl
ettim. Ve bunlardan birini bularak pantolonumu gösterdim. Bu arada başımdan
geçen kazayı anlatmış ve belki de laf olsun diye yaralı avucumu göstermeyi ihmal
etmemiştim. Yaşlı bir adam olan örücü, geçmiş olsun dedikten sonra gözlüğünü
takarak yırtığı inceledi ve:
-20 gün sonra geleceksiniz, dedi. Ancak o zaman olur.
İşlerimin çokluğundan, örücüye ancak bir ay sonra uğrayabildim. Pantolonu tamir
edip rafa kaldırmıştı. İndirirken:
-İnşallah beğenirsiniz, dedi. Borcunuz üzerinde yazıyor.
Pantolona iliştirilen kağıda göz atınca:
-İstediğiniz miktar çok fazla değil mi? diye sordum. Üstelik tamir ettiğiniz
yerler de belli oluyor.
Örücüyü kızdırmış olmalıydım. Gözlüğünü çıkartırken:
-Bak evlat, dedi. Ben senin yaşın kadar senedir bu meslekle uğraşıyorum. Ve
yırtıkları benden iyi tamir eden bir sanatkarı gösterirsen, senden 5 kuruş
almayacağım.
Yaşlı adamı daha fazla üzmemek için susmayı tercih ettim ve para çıkartmak için
elimi cebime attım. Paralar, yarası tamamen kapanmış olan avucuma değmiş ve o
anda beynimde bir şimşek çakmasına sebep olmuştu.
Adeta bağırırcasına:
-Buldum örücü buldum, dedim. Senden çok daha usta olan Sanatkarı buldum.
Elimi ona doğru uzatırken:
-Bak, dedim. Sana anlattığım kazada, pantolonumla birlikte bu avucum da
yırtılmıştı. Bak bakalım, o yırtıktan herhangi bir iz kalmış mı?
İhtiyar adam, tek kelime dahi söyleyemiyor ve donmuş gibi avucuma bakıyordu.
Dudaklarının titrediğini ve gözlerinin dolduğunu hissettim. Kısık bir sesle:
-Haklısın evlat, dedi. Bilsen ne kadar haklısın. Kırk yıldır bu meslekte
çalıştığım halde, nasıl oldu da o Sanatkar’ı bulamadım.
Yaşlı örücüyü, çok az da olsa benden bir miktar para alması için zor ikna
ettim.. helalleşerek dışarı çıktığımda, akşam oluyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder
Birşeyler yazmak ister misn?