Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hubble uzay teleskobundan 'Kutlu Doğum' hediyesi

Dünya'nın dört bir köşesinde Kutlu Doğum coşkusunun yaşandığı şu günlerde, Hubble Uzay Teleskopu'nun 'eşine az rastlanan' bir fotoğraf görüntü. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'ya bağlı teleskop, 300 milyon ışık yılı uzaklıkta bir gülü andıran iki galaksi (gökada) çiftini görüntüledi. ABD'nin Maryland eyaletindeki Baltimore kentinde yer alan Uzay Teleskop Bilim Enstitüsü'ndeki bilim adamları, 24 Nisan 1990'da uzaya fırlatılan Hubble teleskopunun 21. yılı şerefine 'Arp 273' adı verilen gül şeklindeki galaksi çiftinin fotoğrafını yayınladı. Arp 273, Andromeda Takımyıldızı 'nda bulunuyor. UGC 1813 olarak bilinen galaksi ile onun altındaki bozuk şekilli UGC 1810 galaksisi arasındaki yoğun etkileşim dikkat çekiyor. Üstteki galaksi, alttakinden yaklaşık 5 kat daha büyük. Bilim adamları, üstte mavi bir mücevheri andıran şeritlerin sıcak ve mavi yıldız kümelerinden yayılan ışık olduğunu belirtiyor. Gül görüntüsü, aralarındaki uzaklık

ÇOCUKLAR

Deniz ve gök sonsuzun Renkle ifadesidir. Ve arzusu çocuğun, Gökte kanat sesidir. Çocukların masmavidir gözleri. Beyazlığı bir kuşun Çocuğa rüya olur. Gelin, gelin koşuşun, Dinleyin beni n’olur! Çocukların tertemizdir sözleri. Tohumdur yürüyecek, Filize, dala, yaprağa. Ve küçükler büyüyecek, Can gelecek kör toprağa. Çocukların küçücüktür elleri. Bir gün çocuk gökyüzünde, Kanat kanat sesler duyar. Ve gecenin gündüzünde, Yıkanır, sözler, duygular… Çocukların bir gülüştür dilleri. Rıfkı KAYMAZ

Yusuf ile Zuleyha

Önce söz vardı, hayat sonradan geldi. Önce çile vardı arkadan ihsan geldi. Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaratılışından evveldi. Yusuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yusuf’a tecelli… Yusuf, dedi Züleyha; sen benim, evvel düşen şehrimsin, ahir düşen şehrimsin. Ezel düşen şehrimsin, ebed düşen şehrimsin. Yusuf, dedi Züleyha; kalbim sen, benimsin yalnız benimsin Kalbin ben, seninim yalnızca seninim. Yusuf, dedi Züleyha; sen masumsun, sen de bilirsin, ben de bilirim. Şu dört duvar, şu sıkı sıkı kapalı kapı, Döşemenin üzerinde ezilen sarı gülün yaprakları tanık ki suçun yok senin. FAKAT GÜZELSİN. Güzelliğin yoruyor beni, çünkü mümkünü var, suret kasrında bir suret değilsin. Suçlu değilsen de bana, beni suçlu kılacak kadar güzelsin. Mümkünü olan bir güzelliğin sahibiysen Yusuf, Ve bu güzellik yoruyorsa beni, Sen dünyanın en masum mücrimisin. Yaratılmışların en güzeli karşısında, Ruhum kadar bedenim, Kalbim kadar kalbimden çıkıp da bütün bedenimi deveran eden kanım , Ve damar

Iyilik ve kötülük

Yaşlı Kızılderili Reisi, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesinin önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu , yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli görünürken niye ötekinin de olduğunu , hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı Reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. " Onlar, " dedi, " Benim için iki simgedir evlat. " " Neyin simgesi ? " diye sordu çocuk. " İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük, içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. " Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve

Kanaat

Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu . Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu . Çocukluk iste, -Aman babaanne dedim. – Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi? Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. -Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ‘ dedi. – Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?’ Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain’in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu. On dokuz yıl evveldi. Stockholm’e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak i çin lavaboya gitt

Akdamar kilisesi

Gideniniz oldumu bilmem üzerindeki figürler sanki bir tarih şeridi gibi ..

Ey canan

Ezelden aşinanım ben, ezelden hem zebanımsın. Beraber ahde bağlandık, ne olsan yar-ı canımsın. Ne olsam zerrenim, kalbimde hâlâ çarpan esrarın. Gel ey canan, gel ey can, kalmasın ferdaya didarın. M. Akif Ersoy

Bilge ile köpek

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür: -Benim bundan öğrendiğimm şu oldu,der. -Bir insanın istekleri ile aras೩ndaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir. Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için... Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.