Ana içeriğe atla

MARANGOZUN KURBANI



Yılların marangozuydu. Saçlarını o küçük atölyesinde ağartmıştı. Eskisi
kadar işi yoktu artık. Fabrika mamulü eşyalar piyasayı istila etmişti. El
işi özel imalat meraklıları dışında kimse gelmiyordu dükkânına. Hani
neredeyse birer sanat eseri olan masalar, sehpalar, kitaplıklar yapar,
geçimini bununla sağlardı. En iyi tahtaları kullanır, görülmedik bir özenle
çalışırdı.
Tahta mı gerekiyor, keresteciye mutlaka kendisi gider; ceviz, gürgen, çam cinsinden en iyi tahtaları bizzat seçip alırdı.


Üzerlerinden en az bir yıl
geçmedikçe bu tahtaları asla kullanmaz, kurumalarını beklerdi. Bu yüzden de
yaptığı eserlerinde en küçük bir ayrılma, eğilme, bükülme olmazdı. İmal
ederken pek az çivi kullanırdı, "Demir çivi eşyanın ömrünü kısaltır" derdi.
İşinde gayet titizdi. Az konuşur, sorulan sorulara kısa cevaplar verir,
ücret konusunda hiç pazarlık etmezdi. Tanıyanlar bilirlerdi bu huyunu,
tanımayan müşteri gelir de fiyata itiraz ederse, sözü uzatmaz, "Ben
hakkımdan fazlasını istemem" der, pahalı geliyorsa başka bir marangoza
gitmesini söylerdi. Sinirliydi biraz, bu huyunu bilir, kimseyle tartışmamaya
çalışırdı.
Sabah namazından beri çalışıyordu. Bir hayli yorulmuştu. Sipariş edilen bir
masayı daha bitirdikten sonra, "Bugünlük bu kadar yeter" deyip oturdu.
Kurban bayramına üç gün kalmıştı, kurbanlık alması gerekiyordu. "Bir bardak
çay içeyim de ondan sonra giderim" dedi. Kendi kendine konuşurdu yalnız
zamanlarında. Emektar aletleriyle sohbet ederdi bazen. Bunlar onun organları
gibiydi.
İki dükkân ötedeki çay ocağına gitti, selam verip bir sandalyeye oturdu.
Onun her zaman "orta açık çay" içtiğini bilen garson, sormaya bile lüzum
görmeden getirdi çayını. Şekeri karıştırırken, kendisi gibi emektar
ustalardan biri olan arkadaşı kapıda belirdi. Sonra da gelip yanına oturdu.
Tornacıydı adam. Son zamanlarda iyice yaşlanmış, işini göremez olmuştu.
Dalgındı, hüznün resmi mürtesemdi yüzünde.
Söz kurbandan açıldı, konuştular bir iki satır.
"Biraz sonra gidip kurbanlık alacağım" dedi marangoz.
Tornacı dalgın gözlerle marangozun yüzüne bakıyordu. Söyleneni işitiyor ama
anlamıyordu. Marangoz farkına vardı bunun:
"Canın sıkkın" dedi.
"Evet."
"Sebep?"
"Bir talebe var... Üniversitede okuyor."
"Ne var bunda?"
"Önüm sıra yürürken birden yere yıkıldı çocuk."
"Niye?"
"Kaldırdım hemen. Sebebini sordum. Önce söylemek istemedi. Israr ettim...
Açlıktan başı dönmüş..."
"Kimi kimsesi yok mu peki?"
"Gurbet hali, bilirsin. Arkadaşları var gerçi. Bizim binanın bodrum katında
kirada oturuyorlar. Hepsi memleketlerine gitmişler."
"Bu niye gitmemiş?"
"Gidememiş. Para beklemiş ama gelmemiş parası. Ailesi fakirmiş anlaşılan,
gönderememişler. Cebindeki üç beş kuruş da bitince aç kalmış. Kimselere
söyleyememiş derdini."
Marangoz şakaklarını ovdu bir süre. İri bir eli, nasırlı parmakları vardı.
Âdetiydi, canı sıkıldı mı iyice bastırarak alnını, şakaklarını, göz
çukurlarını ovardı. Tornacıyı ilk kez görüyormuş gibi bakarak sordu:
"Sen ne yaptın peki?"
"Ne yapacağım" dedi Tornacı, "aldım eve götürdüm. Allah ne verdiyse beraber
yedik. Lakin fazlasını yapamadım. Benim de meteliksiz zamanıma rast geldi.
Kalktım buraya geldim, belki bir iş çıkar diye."
"Çıktı mı peki?"
Tornacı "Nerde o eski günler!" dercesine elini sallayıp sustu. Önüne konan
çayı karıştırmaya başladı. Şeker atmayı unutmuştu.
Marangoz da susuyordu. Bir yanda evde kurban bekleyen hanımı vardı, öte
yanda parasızlıktan yere yıkılan bir garip talebe. Elini cebine attı, bütün
parasını çıkarıp tornacıya uzattı:
"Götür ver!" dedi, "Söyle ona, memleketine gitsin."
Tornacı hayretle baktı:
"Hepsini mi?"
"Hepsini."
"Kurban alacaktın hani?"
"Allah kerim!" dedi Marangoz, başka da bir şey söylemedi.
Uzunca sustular. Tornacı parayı cebine koyup gitti. Marangoz da atölyeyi
kapatıp evin yolunu tuttu. Yürüyerek gitmek zorundaydı, son parasını da
çaycıya vermişti çünkü.
Evde, "Kurbanlık almadın mı Bey?" diyen hanımına da Tornacıya verdiği cevabı
verdi:
"Allah kerim!"
Kadın başka soru sormadı. Tanırdı kocasını. Sessizce sofra hazırlamaya
başladı.
İkinci gün tekrar atölyesine gitti Marangoz. İş elbisesini giyip tezgâhının
başına geçti. Çam ve tutkal kokuyordu atölye. Yıllardır bu kokuyla
yaşamıştı. Bu koku elbisesine de siner, her nereye gitse onunla gelirdi.
Eline planyayı aldı, işe başlayacaktı ki kapıda bir adam belirdi:
"Merhaba usta!"
"Merhaba!"
Adam eşikte duruyordu, arkası güneşe dönük olduğu için yüzü iyi
seçilmiyordu. Marangoz tanıyamamıştı. Adam anladı durumu, bir iki adımda
içeriye girdi.
"Beni tanıyamadın galiba."
"Evet."
"Üç ay kadar önce sana bir iş yaptırmıştım. Çalışma odam için masa, sehpa,
kitaplık falan... Paranın bir kısmını vermiş bir kısmını sonraya
bırakmıştım. Şimdi hatırladın mı?"
"Hatırlar gibi oldum. Gebzeliydin galiba."
"Evet... Ya usta, kusura bakma, parayı geciktirdim. Bir türlü yolum düşmedi
buralara. Sen de arayıp sormadın."
Cebinden bir deste para çıkartıp uzattı Marangoza:
"Buyur. Bayram yaklaştı, lazım olur. Hakkını helal et."
Marangoz parayı alıp tezgâhın üstüne koydu.
"Buyur bir çay iç" dedi.
"Sağ ol usta, başka zaman. Arabayı çalışır vaziyette bıraktım. Bana
müsaade."
Ustanın elini sıkıp gitti adam.
Marangoz parayı saydı.
Kurban bayramı için ayırıp da sonra Tornacıya verdiği paranın tam iki
katıydı!
En küçük bir hayret ifadesi belirmedi yüzünde. Hafifçe gülümsedi ve "Allah
kerim!" dedi.
Ömer SEVİNÇGÜL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yalda Abbasi Mohsen Mizazade Le Yare Sözleri Türkçe

Kadın Ez ku iro pır xemginim, lê yare… (Ben ki bugün çok dertliyim, le yare…) Lê yare, gul nare… (Le yare… Gül nare…) Cab levina negerinım, lê yare… (Bir divane onu ararım, le yare…) Lê yare, hevale… (Le yare, hevale…) Neşan jêde ev nabinim, lê yare… (Ararım da bulamam, gül nare…) Neşan jêde ev nabinim, lê yare… (Ararım da bulamam, gül nare…) Derdê dılemın koriyeh, lê yare… (Gönlümün derdi kördür(?), le yare) Lê yare, gul nare… (Le yare… Gül nare….) Xussan canê mın xariye, lê yare… (Xuslar(?) canımı yedi, le yare… ) Lê yare, hevale… (Le yare, hevale…) Didar maye kıyamete, lê yare gul nare… (Buluşmak kıyamete kaldı, gül nare…) Didar maye kıyamete, lê yare gul nare… (Buluşmak kıyamete kaldı, gül nare…) Erkek; Caylan kuştın, jınan bırın, lê yare… (Caylanı öldürdüler, kadınlar kötürdüler, le yare…) Lê yare, gul nare… (Le yare… Gül nare…) Gulyarê mın esir kırın, lê yare… (Gülyarımı esir ettiler, le yare…) Lê yare, hevale… (Le yare, hevale…) Van fıritın le

İbrahim Tatlıses Filmleri

İbrahim Tatlıses Filmleri,İbrahim Tatlıses Filmleri izle,yeşilçam hülya avşar -İbrahim Tatlıses Filmleri,türk sineması İbrahim Tatlıses Filmleri,eski nostalji İbrahim Tatlıses Filmleri Bu Bölümde ibrahim Tatlisesin Cevirdigi Tüm Filmler Yeralmaktadir. Filmleri izleye Bilmek icin Resimlere Tiklayiniz. Bazi Filmler 2 Cd Olarak Eklenmistir. Filmin Devamini izleye Bilmek icin Hemen Yanindaki Resimi Tiklayarak Filme Devam Baka Bilirsiniz iyi izlemeler. Burdaki Filmler Tanitim Amaciyla Sunulmustur. Sanatcilara Destek Vermek icin Orjinal Cd lerini Satin Almanizi Tafsiye Ederiz. Sitemizdeki Filmlerimizin Yüzde 99 u Nostalji Agirlikli Filmlerdir. Alisan - 1982 ibrahim Tatlises - Yaprak Özdemiroglu - Yaman Okay - Savas Akova Ali Tutal - Zeynep Irgat - Alev Gürzap - Hamit Yildirim ALLAH ALLAH - 1987 ibrahim Tatlises - Melike Zobu - Mehmet Ali Erbil Neslihan Acar - Neriman Köksal - Hüseyin Kutman Asiksin - 1988 ibrahim Tatlises - Hülya Avsar - C

Engin Noyan Güzel Dua

 Yâ Berr! Yoktum yokluğumun farkında değildim İyilik ettin var eyledin beni Anılmıyordum anılmaya değer değildim İyilik ettin insan eyledin beni Bilmiyordum bilmediğimi bilmiyordum İyilik ettin kendini bilir eyledin beni Bilmiyordum senin farkında değildim İyilik ettin inanlardan eyledin beni Kimsesizdim kendime dost arıyordum İyilik ettin dostun eyledin beni Yetimdim sahibimi arıyordum İyilik ettin rahmetine çağırdın beni Hatalıyım pişmanlık duyuyorum