Ana içeriğe atla

Istasyon


Yusuf'un iç dünyası, daha önce yaşamadığı hisler sebebiyle karışıktı. İstasyon merdivenlerinden çıkıp peronda beklemeye başladığından beri, boğazına bir şeylerin düğümlendiğini hissediyordu. Annesini memlekete yolcu etmek için gelmişti. Annenin durumu da oğlununkinden pek farklı değildi. Ana oğul göz göze gelmemeye çalışıyordu.


İstasyona telâş hâkimdi. En telâşlı olanlar ise, her zamanki gibi annelerdi. Yan tarafta bir anne, oğluna kim bilir kaçıncı defa aynı tembihleri yapıyordu: "Trene binince şu valizi yukarı bagaja koy. Diğeri ayaklarının yanında dursun. Sakın karıştırma..." Genç, söylenenleri çoktan ezberlemişti. "Tamam anne karıştırmam" dedi ve çok iyi anladığını belirtmek için tekrarladı: "Konserve kavanozları, reçel kavanozları ve yiyecek erzak paketleri bu çantada. Yukarıya koysam kırılır, dökülür, etrafa saçılır." Çanta yukarıya kaldıramayacağı kadar ağırdı. Genç, mütebessim bir çehreyle kendilerini izleyen babasına döndü: "Baba sen söyle Allah aşkına, bu çanta yukarıya nasıl kalkar? Üç kişinin buraya kadar zor getirdiği bu çantaları, tek başıma trenden nasıl indireceğim? Hadi indirdim diyelim, sonrasında nasıl taşıyacağım?" Babası gülümseyen bakışlarını annesine çevirerek; "Ne yapalım oğlum ana yüreği işte." dedi ve ekledi: "Delikanlı adamsın, bulursun bir çaresini."

Biraz ötede başka bir anne, kızına son hatırlatmalarını yaparken, bir taraftan da trenin geleceği tarafa bakıyordu: "Havalar iyiden iyiye serinledi. Gittiğin yer buradan daha soğuk. Kazaklarını valizin en üstüne koydum. Sıkı sıkı giyinmeden de sokağa çıkma. Bak az daha en önemlisini unutuyordum. Tanımadığın kişilerin verdiği yiyecek-içecekleri sakın alma."
...

Yusuf ve annesinin duygu/düşünceleri diğer seyahatlerdekinden oldukça farklıydı. Dışa yansıyan burukluk, sadece ayrılık hüznünden kaynaklanmıyordu. Yusuf göz ucuyla annesine baktı, onun da boğazında bir şeylerin düğümlendiği belliydi. Gözleri yağmaya hazır bulutlar gibiydi.

Yusuf'un babası vefat edeli altı ay olmuştu. O günlerin acısını biraz olsun hafifletmek için, evde tek başına kalan annesini yanına almıştı. Bugün de onu memlekete uğurluyordu. Annesi kırk sene sonra tek başına bir yolculuk yapacaktı. Şimdiye kadar ana-babasını bu istasyonda karşılamış, buradan uğurlamıştı. Babasıyla istasyonda yaşadıkları hatıralar taptazeydi. Bir şeyler konuşarak annesini saran hüzünlü havayı dağıtmak istedi: "Anne hatırlıyorsun değil mi? Babam olsaydı, trenin hareketinden en az bir saat önce bizi buraya getirir, bineceğimiz kompartımanın tahminî olarak duracağı yerde bekletirdi." Sözlerini bitirmeden annesi zorlukla zaptettiği gözyaşlarını salıvermişti. Babasının her yolculukta tekrarladığı; "Tren seni beklemez, sen treni beklemelisin." cümlesini söylemesine fırsat kalmamıştı. Kırk sene her yere beraber gelip gittiği hayat arkadaşının artık yanında olmamasına alışabilmek kolay değildi. Aslında herkes için kaçınılmaz bir mukadderattı ölüm. Buna rağmen geride kalanların ona alışması zordu. "Haşir ve Âhiret inancı olmayan insanlar yakınlarının vefatlarına nasıl dayanabiliyorlar acaba?" diye düşünmekten kendisini alamadı Yusuf.

Trenin gelişinin ikindi sonrasına kayması ve sonbahar mevsiminin tesirini göstermeye başlamış olması istasyondaki manzaraya ayrı bir hüzün katıyordu. Hafiften esmeye başlayan rüzgâr, yere düşmüş yaprakları oraya buraya savuruyordu. Aslında istasyonda yaşanan hatıralar, guruba meyleden güneş, yerlerde savrulan sarı yapraklar lisan-ı hâlleriyle bu dünyada hiçbir şeyin bâki olmadığını söylüyordu. Günün ikindi vakti nasıl gelip çattıysa, ömrün ikindisi de hemen yanı başlarındaydı. Bir gün annesi, hattâ kendisi de buralarda olmayacaktı. Geride kalanlar da onu hatıralarıyla yâd edeceklerdi. Babasını kabre yerleştirirken kendisini derinden sarsan; "Yerin üstünde olan herkes fânîdir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin Zâtı bâkî kalır." (Rahman, 26–27) ulvî hakikatinin dersini bir kere daha ruhunda hissetti.

Hissettiklerini, seyahatleri 'bir yerden bir yere gitmek' olarak düşünen etrafındakilere anlatma arzusu kapladı içini. Evlâtlarını bir şehirden diğerine uğurlayan ana-babalar, bir gün gelecek bu dünyadan öbür dünyaya uğurlanacaklardı. Yüz sene önce bu istasyon varken, buradaki yolcuların hiçbirisi yoktu. İstasyonlar sabitti; ancak yolcular ve onları karşılayıp uğurlayanlar sürekli değişiyordu.

Daldığı düşüncelerden bir anonsla uyandı. Trenin birazdan geleceği duyuruluyordu. Yolcularda hareketlenme başlamıştı. Nihayet tren gelmiş ve yolcuları alarak, bir sonraki istasyona doğru yola koyulmuştu. Annesini uğurlayan Yusuf, yolun karşısındaki caminin minarelerinden şehre yayılan İlâhî davete icabet etti. Ötelerden kopup gelen bu lâhûtî davet, hislerine taptaze ufuklar açıyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İbrahim Tatlıses Filmleri

İbrahim Tatlıses Filmleri,İbrahim Tatlıses Filmleri izle,yeşilçam hülya avşar -İbrahim Tatlıses Filmleri,türk sineması İbrahim Tatlıses Filmleri,eski nostalji İbrahim Tatlıses Filmleri Bu Bölümde ibrahim Tatlisesin Cevirdigi Tüm Filmler Yeralmaktadir. Filmleri izleye Bilmek icin Resimlere Tiklayiniz. Bazi Filmler 2 Cd Olarak Eklenmistir. Filmin Devamini izleye Bilmek icin Hemen Yanindaki Resimi Tiklayarak Filme Devam Baka Bilirsiniz iyi izlemeler. Burdaki Filmler Tanitim Amaciyla Sunulmustur. Sanatcilara Destek Vermek icin Orjinal Cd lerini Satin Almanizi Tafsiye Ederiz. Sitemizdeki Filmlerimizin Yüzde 99 u Nostalji Agirlikli Filmlerdir. Alisan - 1982 ibrahim Tatlises - Yaprak Özdemiroglu - Yaman Okay - Savas Akova Ali Tutal - Zeynep Irgat - Alev Gürzap - Hamit Yildirim ALLAH ALLAH - 1987 ibrahim Tatlises - Melike Zobu - Mehmet Ali Erbil Neslihan Acar - Neriman Köksal - Hüseyin Kutman Asiksin - 1988 ibrahim Tatlise...

Engin Noyan Güzel Dua

 Yâ Berr! Yoktum yokluğumun farkında değildim İyilik ettin var eyledin beni Anılmıyordum anılmaya değer değildim İyilik ettin insan eyledin beni Bilmiyordum bilmediğimi bilmiyordum İyilik ettin kendini bilir eyledin beni Bilmiyordum senin farkında değildim İyilik ettin inanlardan eyledin beni Kimsesizdim kendime dost arıyordum İyilik ettin dostun eyledin beni Yetimdim sahibimi arıyordum İyilik ettin rahmetine çağırdın beni Hatalıyım pişmanlık duyuyorum

Ezo sözleri

Nurettin Rençber Ezo Şarkı Sözleri: Sordum seni yıldızlara ay ışığına  Dediler : " Tam bin yıldır görmedik onu"  Sordum kadim kitaplara tozlu raflara  Dediler : " O bizden önce buralardaydı"  Mağrur bir uçurum oldu kalbim  Sen gittin gideli buralardan  Ayrılık ne yaman bir ateşmiş  Ne olur dön gel Ezo  Oy Ezo ! Yalnızlık ezım Ezo  Oy Ezo ! Görmüyor gözüm Ezo  Oy Ezo ! Tutmuyor dizim Ezo  Tükendim dön gel Ezo  Ceylanları emziren bir peri gibi  Kollarında uyut beni İblis'e inat  Hey ! Rüzgarın sevgilisi , orman çiçeği  Hasretim sensin , gurbetim sen , günışığım sen  Mağrur bir uçurum oldu kalbim  Sesin döner içimde kurşun gibi  Ayrılık ne yaman bir ateşmiş  Ne olur dön gel Ezo  Söz - Müzik : Nurettin Rençber Ezo   Nurettin   Şarkı   S özleri